- YABANCI PARA KAVRAMI
Yabancı para borcu kavramına, Türk Borçlar Kanunu’nun 99. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında yer verilmiştir. Kanun metninde “ülke parası dışında başka bir para birimi” ifadesi kullanılmış olup, bu tanım kapsamında ilk akla kalan yabancı, yani başka ülkelerin para birimleridir.
- YABANCI PARA BORCUNUN DOĞUMU VE KAYNAKLARI
Yabancı bir para biriminin para borcunun konusunu oluşturması kural olarak, ancak bir sözleşme ile söz konusu olabilir. Böyle bir sözleşme olmadığı ve aksi işin niteliğinden anlaşılmadığı müddetçe para borcu ülke parası ile ödenir.
- Tazminat Borçları Bakımından
Sözleşmesel veya sözleşme dışı tazminat taleplerinde de ülke parası dışında başka bir para birimi ile ifanın talep edilip edilemeyeceği öğretide tartışmalıdır. Bir görüşe göre, TBK m.99/1 yalnızca sözleşmelerle sınırlı olmak üzere ülke parası dışında başka bir para birimi ile borçlanmaya izin vermiş olup, ulusal paranın kıymetinin ve itibarının korunması, kullanımının teşvik edilmesi amaçları doğrultusunda tazminat taleplerinin mutlaka ülke parası cinsinden ileri sürülmesi ve bu şekilde hükme bağlanması gerekir. Ülke parası dışında başka bir para birimi üzerinden borcun doğumu ancak tarafların bu konuda anlaşmaları halinde mümkün kabul edilebilir, bu da sözleşmeden doğan tazminat dışı borçlarda söz konusu olmaz.
Davalı maddi ve manevi tazminatı yabancı paraya bağlı olarak istemiştir. İhtilaf akitten kaynaklanmadığına göre, yabancı para üzerinden tazminat talep edilemez.
Yargıtay HGK, T.27.01.1999, E.1999/2-6, K.1999/41
Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre, ülke parası dışında başka bir para birimini konu alan bir sözleşmede bir tazminat yükümü ortaya çıktığında, haksız fiillerde ise zarar gören malvarlığı değerinin başka bir para birimi ile ölçülebildiği durumlarda tazminat talepleri ülke parası dışında başka bir para birimi üzerinden talep edilebilir. Zira tazminat talepleri ister sözleşmeden kaynaklansın ister haksız fiilden kaynaklansın, tazminat tutarının mutlaka ülke parası cinsinden kararlaştırılması gerektiğinin kabul edilmesi gerçek zararın karşılanamamasına ve dolayısıyla hakkaniyete aykırı durumların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilecektir.
Bu çerçevede somut olay değerlendirildiğinde; Alman uyruklu olan davacılar ülkelerinde serbest bahçıvan ve postanede işçi olarak çalışmaktadırlar. Davacıların kazancı doğal olarak DM. bazında kabul edilmek suretiyle işten kalma nedeniyle uğradıkları zarar belirlenmiş, DM. bazında yapılmış olan tatil masrafları, tedavi giderleri, katılım payı ve yol giderleri nedeniyle uğranılan zarar da, DM. üzerinden belirlenmiştir. o halde, davacılar zararının DM. üzerinden gerçekleştiğinin kabulü zorunludur. Zarar DM. üzerinden gerçekleşip belirlendiğine göre, davacıların tazminat alacağının da aynı para üzerinden gerçekleşeceği kuşkudan uzaktır. Kısaca davacı taraf, davalılardan, yabancı bir para üzerinden gerçekleşmiş bir alacağa sahiptir.
Yargıtay HGK, T.11.11.2009, E.2006/4-238, K.2009/493.
Örneğin, tazminat alacaklısının yurtdışında zarara uğramış olması halinde bu zararın ülke parası cinsinden bir tazminatla giderilmeye çalışılması hakkaniyete uygun olmayacaktır.
İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında, İsviçre’de yapılan bir inşaat için İtalya’dan İtalyan Lireti karşılığında mal tedarik edilmesinden kaynaklanan tazminat talebinin İtalyan lireti cinsinden talep edilebileceğine ve yabancı para cinsinden tazminata hükmedilmesine engel bir yasa hükmü bulunmadığına hükmetmiştir.
BGE 48 II 79, 27.11.1979
Ayrıca hâkimin tazminatı nasıl belirleyeceğini düzenleyen TBK m.51 hükmünde de “hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler” ifadesi kullanılmak suretiyle bu konuda hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Tazminatın ödeneceği para biriminin hâkim tarafından belirlenmesi de hâkimin bu geniş takdir yetkisine dâhil kabul edilmelidir. Bu hükme rağmen hâkimin tazminatlara ülke parası cinsinden hükmetmek zorunda olduğunu savunmak maddenin sevk ediliş amacıyla çelişmektedir. Dolayısıyla tazminat tutarlarının, haksız fiilden kaynaklanıyor olsa dahi, mahkemece yabancı para cinsinden kararlaştırılabileceği kanaatindeyiz.
- Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borçlar Bakımından
Yabancı para birimi üzerinden sebepsiz zenginleşen kişinin, aynı para cinsi üzerinden iade yükümlülüğünün bulunmadığı, zenginleşme tarihindeki Türk Lirası karşılığı üzerinden hesaplama yapılması gerektiği öğretide bazı yazarlarca ifade edilmekteyse de biz bu görüşe katılmamaktayız. Zira sebepsiz zenginleşmede iade yükümlülüğü ve bu yükümlülüğün tabi kılındığı iade rejimi, tarafları sebepsiz zenginleşme hiç yaşanmasaydı hangi durumda olacaklarsa, somut durumun elverdiği ölçüde o duruma getirmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle ülke parası dışında başka bir para birimi cinsinden zenginleşen kişinin iade yükümlülüğü de o para cinsinden doğacaktır. Zira aksinin kabulü, sebepsiz zenginleşmede iade yükümlülüğünün amacına aykırı olduğu gibi, tazminatlara ülke parası cinsinden hükmedilmesinin zorunlu kabul edilmesi halinde ortaya çıkabileceğini izah ettiğimiz aynı olumsuz ve hakkaniyete aykırı sonuçları doğurabilecektir. Nitekim Yargıtay da 2012 yılında vermiş olduğu bir kararında, Euro cinsinden gerçekleşen sebepsiz zenginleşmede iade yükümlülüğünün de yine Euro cinsinden hesaplanması gerektiğine hükmetmiştir.
Bu durumda mahkemece davacı yanca davalının gerçekleştirdiği imalât bedeli düşülerek talepte bulunulduğu ve davalıların murisi yüklenici İ.'in vekilinin delil tespit dosyasına verdiği beyan dilekçesinde davacılardan yaptığı tahsilatının 94.500 Euro olduğu kabul edildiğinden gerçekleştirilen imalât tutarı 73.014,00 TL'nin dava tarihindeki kur üzerinden Euro'ya çevrilerek tahsil edilen 94.500 Euro'dan düşülmek suretiyle kalan miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı miktarda kısmen kabul kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.
Yargıtay 15. HD, T.03.12.2012, E.2012/7291, K.2012/7596
- Nafaka Alacakları Bakımından
Nafaka alacaklarında, taraflar karşılıklı olarak anlaşmadıkları müddetçe ülke parası üzerinden hüküm kurulması gerektiği kabul edilmektedir (Bkz. YHGK, 1991/2-21 Esas, 1991/68 Karar sayılı ve 13.02.1991 tarihli kararı). Zira nafaka gerek kelime anlamı olarak gerekse de hukuki olarak geçimin sağlanması için verilen bir paradır. Bu nedenle, tarafların ülke içinde yerleşik olmaları halinde bu kuralın mutlak olarak uygulanması, ancak nafaka alacaklısının yurtdışında yerleşik olması halinde yaşadığı yerdeki alım gücü dikkate alınarak gerekirse yabancı para birimi üzerinden nafakaya hükmedilebileceği, bu hususta hâkimin takdir yetkisinin bulunduğu kanaatindeyiz. Ancak bu durumda nafaka borçlusunun Türkiye’de yaşıyor olması ve Türk parası cinsinden gelir elde etmesi halinde menfaat dengesinin hakkaniyete uygun şekilde korunması gerekir. Tarafların ülke parası dışında başka bir para birimi üzerinden nafaka hususunda anlaşmaları ise kuşkusuz mümkün kabul edilmelidir.
- YABANCI PARA BORCUNUN İFA USULÜ
TBK m.99/2 ve m.99/3, para borcunun konusunu ülke parası dışında başka bir para biriminin oluşturması durumunu özel olarak ele almıştır. TBK m.99/2’ye göre “Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla ödenebilir”.
Görüldüğü üzere, bu tür para borçlarında kanun koyucu borçluya seçimlik bir yetki tanımıştır. Borçlu dilerse kararlaştırılan para birimi ile dilerse ödeme günüdeki rayiç üzerinden ülke parası ile borcunu ifa edebilecektir. Bu hususta tercih hakkı, aynen ödemeye ilişkin tarafların arasında bir anlaşma bulunmadığı müddetçe, borçluya aittir. Alacaklının borçluyu iki imkândan birini seçmeye zorlama veya seçtiği ödeme şeklini kabulden kaçınma imkânı bulunmamaktadır. Fakat taraflar, yabancı para birimi ile ödeme yapılmasını kararlaştırmışlar, ayrıca bu ödemenin aynen, yani kararlaştırılan para birimi ile yapılacağı hususunda (açık veya örtülü olarak) anlaşmışlarsa artık borcun gereği gibi ifa edilmiş sayılması ve borçlunun ifa ile borçtan kurtulması ödemenin o para birimi ile yapılmasına bağlıdır. Bu durumda borçlu, kanunun kendisine tanımış olduğu seçimlik yetkiden feragat etmiş olur ve alacaklı ile yapmış olduğu anlaşma ile bağlı hale gelir.
TBK m.99/2’nin borçluya tanımış olduğu seçimlik yetki, borcun vadesinde ödenmesi halinde geçerlidir. Mülga kanunda yer alan “vadenin hululü günündeki rayiç üzerinden” ifadesinin yeni kanunda “ödeme günündeki rayiç üzerinden” şeklinde değiştirilmesi bu hususta bir farklılık yaratacak şekilde yorumlanmamalıdır. Zira para borcunda vade belirlenen hallerde borçlunun vadeyi geçirerek temerrüde düşmesi halinde seçim yetkisi alacaklıya geçmektedir. Bu husus aynı maddenin üçüncü fıkrasında ele alınmıştır. Bu hükme göre, borçlunun yabancı para borcunu vadesinde ödememesi hali, alacaklı lehine seçimlik yetki tanınması suretiyle yaptırıma bağlanmıştır. Borcunu vadesinde ödemeyen borçlunun borcunu, bu noktadan sonra alacaklının kanunun kendisine vermiş olduğu seçim yetkisine göre yapacağı seçime uygun olarak ifa etmesi gerekir[1]. Aksi halde borcunu gereği gibi ifa etmiş sayılmaz ve böyle bir ifa ile borçtan kurtulamaz. İfada geciken borçlunun herhangi bir seçim yetkisi bulunmamaktadır. Ayrıca Yargıtay, alacaklının seçimini yaptıktan ve bu seçimine göre dava açtıktan sonra alacağın kalan kısmı için seçimini değiştirip ek dava açamayacağına hükmetmiştir (Bkz. Yargıtay 15.HD, T.26.11.1998, E.1998/4379, K.1998/4426).
Alacaklı, yabancı para borcunun ifasında geciken borçludan borcun şu üç şekilden biri ile ifasını isteyebilir:
- Kararlaştırılan yabancı para cinsi ile aynen
- Kararlaştırılan yabancı paranın vade tarihindeki karşılığı olan Türk Lirası miktarı ile
- Kararlaştırılan yabancı paranın gecikmeli olarak yapılan ödemenin fiilen yapıldığı tarihteki karşılığı olan Türk Lirası miktarı ile.
Bu hususu şu şekilde örnekleyebiliriz:
- A, vekalet sözleşmesi uyarınca vekili B’ye 02.01.2019 tarihinde 10.000-USD ödemeyi üstlenmiştir. Sözleşmede aynen ödemeye dair bir anlaşma yoktur.
- 10.000-USD’nin vade tarihi olan 02.01.2019 tarihindeki Türk Lirası karşılığı 53.400-TL, 02.05.2019 tarihindeki karşılığı ise 59.700-TL’dir.
- A, vade gününde ödemeyi yapacaksa, ister 10.000-USD olarak, isterse buna karşılık gelen 53.400-TL’yi ödeyerek borcunu ifa etmiş olur. Alacaklının, borçlunun yaptığı seçimi kabul etmemek gibi bir imkânı yoktur.
- Fakat A, vade günü olan 02.01.2019 tarihinde ödemeyi yapmamış, 02.05.2019 tarihinde ödeme yapmak istediğini vekil B’ye bildirmişse bu durumda seçim yetkisi B’ye geçecektir. B isterse 10.000-USD’nin aynen ödenmesini, isterse vade tarihindeki kura göre 53.400-TL’nin ödenmesini, isterse de 10.000-USD’nin fiili ödeme günündeki karşılığı olan 59.700-TL’nin ödenmesini isteyebilir. Borcundan ifa ile kurtulmak isteyen B’nin, A’nın bu noktada yapacağı seçime uygun şekilde ifayı gerçekleştirmesi gerekir
Bu örnekte A, normal şartlarda, aynen ödeme veya yabancı paranın fiili ödeme günündeki karşılığının ödenmesini isteyecektir. Zira bu seçimler kendisi için daha avantajlıdır. Fakat vade tarihini 02.05.2019, fiili ödeme tarihini 20.08.2019 olarak kabul edersek, bu kez de vade günündeki karşılık 59.700-TL, fiili ödeme günündeki karşılık 57.500-TL olacağı için A’nın seçimi muhtemelen kendisi için daha avantajlı olan vade günündeki Türk Lirası karşılığının ödenmesi yönünde olacaktır. Dolayısıyla, yabancı para borcunu vadesine uygun olarak ifa etmeyen borçlu, her halükârda dövizdeki dalgalanmanın mali riski ile karşı karşıya kalmış olmaktadır.
Bu tür borçlarda, vade kararlaştırılmamış ise, bir başka deyişle para borcu doğduğu anda muaccel olmuşsa, yine de TBK 99/2’nin uygulanacağı öğretide baskın olarak kabul edilmektedir. Aynı şekilde, borcun doğduğu anda muaccel olduğu durumlarda alacaklının TBK m.99/3 uyarınca seçimlik yetkisini kullanabilmesi için de borçlunun temerrüde düşürülmesi şartı aranacaktır. Zira TBK m.99/3, alacaklının kur farkından kaynaklanabilecek aşkın zararını başkaca bir ispat külfeti altında kalmaksızın tahsil edebilmesi amacını taşımaktadır. Bu nedenle, aşkın zararın tazmini için TBK m.122’de aranan borçlunun temerrüdü şartının TBK m.99/3 bakımından da borcun vadeye bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, aranması gerektiği kanaatindeyiz.
Son olarak ifade etmek gerekir ki, TBK m.99’da yer alan kural kambiyo senetlerinden doğan borçlar için de aynen geçerlidir. Taraflar kambiyo senetlerinden doğan borçlarda da TBK m.99’da izin verildiği üzere, aynen ödeme kaydı koymak suretiyle ülke parası dışında başka bir para birimi ile ödeme yapılacağı hususunu kararlaştırabilirler.
- YABANCI PARA BORCUNUN DAVAYA KONU EDİLMESİ
Yabancı para alacakları da ülke parasını konu alan alacakları gibi eda davasına konu edilebilir ve mahkemelerce yabancı para cinsinden hüküm kurulabilir. Zira TBK m.99 yabancı para alacaklısının alacağını doğrudan yabancı para cinsinden talep etmesine imkân tanımakta, mahkemelerin yabancı paranın edasına ilişkin hüküm kurmasını engelleyecek bir kanun hükmü de bulunmamaktadır.
Ancak mahkeme yabancı para cinsinden değil de, “yabancı para cinsinin Türk Lirası karşılığı” şeklinde hüküm kurmuşsa bu durumda artık bir yabancı para takibi söz konusu olmayacağı için, alacaklının TBK m.99/3 uyarınca seçim hakkı da söz konusu olmayacaktır.
İcra takibinin dayanağı ilamda ''... 38.282,40 USD alacağın dava tarihi olan 08.11.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının davalıdan alınarak davacıya verilmesine'' şeklinde karar verilmiştir. Anılan hükme göre USD alacağının 08.11.2006 tarihinden ödemenin yapıldığı tarihe kadar yasal faiziyle tahsili mümkündür. Alacaklı takip talebinde takip tarihi itibariyle alacağını TL'ye çevirip anılan alacağa faiz talep etmiştir. Mahkeme ilamında alacağın tahsili yönünde alacaklıya TBK 99. maddesi kapsamında seçimlik hak tanınmamıştır. Bu durumda alacağın takip talepnamesinde USD alacağı olarak tahsili ve fiili ödeme günündeki kur üzerinden TL'ye çevrilmesi bu tarihe kadar da USD alacağına ilama uygun olacak şekilde yasal faiz işletilmesi suretiyle şikayetin sonuçlandırılması gerekirken bu ilkelere uymayan kabullerle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Yargıtay 8. HD, T.09.11.2015, E.2014/18419, K.2015/2009
Yine alacaklının seçim yapmayıp sadece aynen ödeme talep ettiğini beyan etmesi halinde, fiili ödeme günündeki kur üzerinden tahsil talep edildiğinin kabul edilmesi gerekecektir.
Davacı, Mark’ın aynen ödenmesini istemekle, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk Parası ile ödenmesini istemiş demektir. Davalılar, 220.000 Mark’ı aynen veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk Parası ile ödemek suretiyle borçlarından kurtulabilirler.”
Yargıtay HGK, T. 7.4.1993, E.1993/13-41, K. 1993/145
“(…) davalı Mustafa idaresinde bulunan aracın müvekkiline ait araca çarpması nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 7.269.66 Euro tazminatın kaza tarihinden kamu bankalarınca bir yıl vadeli Euro mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; (…) Bu durumda, mahkemece Euro cinsinden belirlenen tazminatın olay tarihinden davalı sigorta için temerrüde düşülmüş ise, temerrüt tarihinden, temerrüde düşürülmemiş ise, dava tarihinden işleyecek faizi ile birlikte ödeme tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası olarak tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde Euro olarak tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
Yargıtay 17. HD, T.21.10.2008, E.2008/138, K.2008/4760
- YABANCI PARA BORCUNUN İCRA YOLUYLA TAHSİLİ
Yabancı para türünden bir alacağın, bu alacak bir ilama dayansın veya dayanmasın, cebri icra yoluyla tahsili mümkündür. Ancak alacaklının alacağını Türkiye’de icra yoluyla takip edebilmesi, bir başka deyişle icra kurumlarını harekete geçirebilmesi için, alacak tutarının Türk Lirasına çevrilmesi gerekmektedir. Bu şu anlama gelmektedir: Yabancı para cinsinden bir alacağı bulunan alacaklı, bu alacağını Türkiye sınırları içinde icra takibi yoluyla tahsil etmek istiyorsa, alacak tutarını Türk Lirası cinsine çevirerek icra takibine konu etmelidir. Oysaki TBK m.99, ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılmasının kararlaştırılabileceğini, borcun gününde ödenmemesi halinde alacaklının aynen (yani kararlaştırılan yabancı para cinsinden) ödeme yapılmasını talep edebileceğini düzenlemiştir. Bu düzenleme karşısında, alacağı vadesinde ödenmeyen alacaklı, bu alacağın tahsili amacıyla icra takibine giriştiğinde, TBK m.99/3 uyarınca kararlaştırılan yabancı para cinsi üzerinden icra takibi yapmak isteyebilecektir. Fakat İcra İflas Kanunu m.58 karşısında bunun mümkün olmadığı Yargıtay’ın yerleşik uygulamasında kabul edilmektedir.
İcra takibi, İcra İflas Kanunu m.58 uyarınca icra dairesine verilecek takip talebiyle başlatılır. Takip talebinde nelerin yer alması gerektiğini düzenleyen İİK m.58’in 3. Bendine göre takip talebinde alacağın veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarı ve faizli alacaklarda faizin miktarı ile işlemeye başladığı gün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizi de yer almalıdır. Mülga BK döneminde, BK m.83’e 14.11.1990 tarihinde eklenen 3. fıkra ile İİK m.58’in çelişip çelişmediği, BK m.83/3’ün yürürlüğe girmesiyle İİK m.58/1-b.3’ün yürürlükten kalkıp kalkmadığı tartışma konusu olmuştu. Fakat Yargıtay, içtihadını, istisnai birkaç kararı dışında İİK m.58/1-b.3’ün yürürlükte olduğu ve takip hukuku bakımından öncelikle uygulama alanı bulduğu yönünde yerleştirmişti. Doktrinde de maddî hukuka ilişkin bir hükmün değiştirilmesinin, takip hukukuna ilişkin hükmün değiştirildiği anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle Yargıtay’ın yerleşik içtihadı ile paralel görüşler hâkim bulunmaktaydı. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle ve mülga kanunda 83. maddeye karşılık gelen 99. maddenin 3. fıkrasına “aynen” ibaresinin eklenmesi ile birlikte, alacaklının yabancı para alacağını aynen talep edebileceği hususu kanunda vurgulanmış, böylece tartışmalı olan konu çözüme kavuşmadığı gibi, daha da tartışmalı hale gelmiştir. Öğretide yerleşik görüş, İİK m.58/1-b.3’te getirilen zorunluluğun devletin ülke parasının değerini korumak suretiyle hükümranlık haklarını kullanmasının bir tezahürü niteliğinde olduğu ve Türk Borçlar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile bu zorunluluğunu bertaraf edilmiş sayılmayacağını; bir başka deyişle yabancı parayı konu edinen icra takiplerinde takip talebinde Türk Lirası karşılığının gösterilmesi gerektiğini savunmaktadır. Kanaatimizce de her ne kadar TBK m.99/3 hükmü alacaklıya yabancı parayı aynen talep etme hakkı veriyorsa da, bu hak ancak borçlunun kendi rızası ile ödeme yaptığı veya yabancı para borcunun ifası talepli eda davası açıldığı durumlarda uygulanabilecektir. Bir başka deyişle, 99. maddede yer alan “aynen” ifadesi alacaklıya takip hukuku ile ilgili değil, maddi hukukla ilgili bir hak bahşetmektedir. Yabancı para alacağının doğrudan icra takibine konu edildiği veya mahkemeden bu yönde alınan bir hükmün icra takibine konu edildiği hallerde yabancı paranın devlet erkini kullanan icra dairelerince aynen tahsil edilmesi olanaklı değildir.
Yabancı para alacağını (ilamlı veya ilamsız olarak) icra takibine konu eden alacaklı, alacağının hangi tarihteki kur üzerinden Türk Lirasına çevrileceğini seçmeli ve takip talebinde bunu belirtmelidir. Alacaklının seçeceği tarih ya vade tarihi ya da fiili ödeme tarihi olabilir. Zira TBK m.99 bu iki tarihten birinin seçilmesine cevaz vermiş, bunlar dışında üçüncü bir tarih seçilmesine imkân tanımamıştır. İİK m.58’in de bu anlamda TBK m.99’dan ayrıksı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Örnek bir takip talebinin ilgili kısmı aşağıda paylaşılmaktadır:
İcra takibine konu edilen yabancı paranın tahsilinin hangi tarihteki kur üzerinden yapılacağı hususu özellikle icra dosya borcuna mahsuben yapılan kısmi ödemelerde önem arz eder. Şayet vade tarihindeki kur tercih edilmişse, bu durumda dosya borcunun tümü tek seferde de ödense, farklı tarihlerde kısmi ödemeler yapılmak suretiyle de ödense asıl alacak tutarı değişmeyecektir. Örneğin, 01.07.2025 vade tarihli 10.000-USD tutarlı yabancı para alacağı icra takibine konu edilmiş ve alacaklı tarafından vade tarihindeki dolar kuru üzerinden takip yapılması talep edilmişse, 01.07.2025 tarihindeki dolar kuru üzerinden alacak Türk Lirasına çevrilecek, bu aşamadan sonra asıl alacak miktarında değişiklik meydana gelmeyecektir. Dolar kurunun 01.07.2025 tarihinde 40-TL olduğunu varsayarsak, icra takibi 400.000-TL asıl alacak üzerinden başlayacak, icra takibinin fer’ileri (harç, vekalet ücreti, faiz vs) bu tutar üzerinden hesaplanacak, Türk Lirası olarak yapılan kısmi ödemeler de bu tutardan mahsup edilerek bakiye kısım için icra takibi devam edecektir. Fakat aynı yabancı para alacaklısı, fiili ödeme tarihini tercih ederse, bu durumda kısmi ödemelerin her biri ödendikleri tarihin dolar kuru üzerinden asıl alacaktan mahsup edilecektir. Bir başka deyişle, asıl alacak tutarı tüm dosya borcu ödenene kadar dolar kuruna bağlı olarak sürekli değişecektir. Kısmi ödeme halinde, asıl alacak kısmi ödeme tarihi itibariyle Türk Lirası üzerinden yeniden hesaplanacak, bulunan değerden yapılan kısmi ödeme düşülecek, kalan bakiye tekrar yabancı paraya çevrilerek takip bu tutar üzerinden devam edecektir. Her bir kısmi ödemede aynı işlem tekrar edecektir.
Faiz bakımından ise, her iki ihtimalde de yani ister vade tarihi seçilsin ister fiili ödeme tarihi, yabancı paralara uygulanacak faiz oranları dikkate alınarak yabancı para cinsinden faiz işletilecektir. Zira takip, esasen yabancı para takibi olup, sadece İİK m.58/1-b.3 uyarınca Türk Lirasına çevrilerek tahsil edilmektedir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş ve verilen yeni kararda davalının itirazının 64.331,37 Euro asıl alacak bakımından iptaline, takibin bu miktar üzerinden devamına, asıl alacağın % 20 oranında icra inkar tazminatından davalının sorumlu tutulmasına karar verilmiştir. Ancak takip talebinde asıl alacak olan 64.331,37 Euroya takip tarihinden itibaren avans faizi talep edilmiş ise de yabancı para alacağında 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince Devlet bankalarının bir yıl vadeli Euro mevduatına uyguladığı en yüksek oranda faize hükmedilmesi gerekir. Mahkemece bu şekilde karar verilmesi gerekirken döviz alacağına uygulanması mümkün olmayan avans faizi ile takibin devamına sebep olacak şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. Ayrıca takip Euro üzerinden yapılmış ise de icra inkar tazminatı dövizin takip tarihindeki TL karşılığı matrah yapılarak hesaplanır. Döviz üzerinden icra inkar tazminatı verilemez. Mahkemece bu şekilde yapılan uygulama yanlış olmuştur. Keza takip 17.12.2008 tarihinde başladığından icra inkar tazminat oranı % 40 olması gerekirken % 20 olarak hesaplanması da doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.
Yargıtay 19. HD, T.12.12.2019, E.2018/38, K.2019/5555
Yukarıdaki içerikte yer alan tüm bilgiler tavsiye niteliğinde olup, yasa ve/veya içtihat değişikliği yaşanması halinde geçerliliğini yitirebilir. Ayrıca hak kaybı yaşamamanız için tüm hukuki ihtilaflarda bir avukattan destek alınması önerilir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri saklıdır.
Bu makalenin içeriği münhasıran Av. Dr. Burak Hamza Er tarafından hazırlanmış olup tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Av. Dr. Burak Hamza ER’in yazılı izni alınmaksızın kullanılamaz, yayımlanamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, dağıtılamaz veya herhangi bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Av. Dr. Burak Hamza ER’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içeriklerin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.


